Friday, October 07, 2005

i. cagri ozpideciler



Özge, dersleri ıkınıp iyi notlarla geçen kız arkadaşları ile ayın notları aldığından onun dağcılık, fotoğrafçılık faaliyetlerine akıl sır erdiremediler..
Aksine “hem geziyon, gidiyon dağlara hemi de alıyon notları” tavrı ile necip kız arkadaşlarına, sakince anlatmaya çalıştı yıllarca, tabi anlamadılar o başka...
Ama Özge kamp stajında intikamını feci aldı. Jeolog kızlarımız arazi şartlarına, bizim Avrupa Birliği’ne giriş süremiz gibi uzun ve zor hazırlanırken, Özge Hatay’ın dağlarını çoktan arşınlamıştı bile...
Kızını uzak diyarlara yolculayan ve arkasından su döken anneler gibi hüzünlü gönderdik “kızımızı” dağlara...
Belki de “Nietzsche’nin üst insanı bulma” çabası için kendi dağlara attı...
Tırmandı, çabaladı... uzakları görmek için... Herkes zirve defterini orda olma çabası için imzalarken onun gözü hep uzaklardaydı...
Bu yüzden eğitim sistemimizin gözbebeği(!) olan ne quizler tepti. Toplarsak bir dönem eksik okuduğu fark edilecektir. Sırf(!) bu yüzden okulunu uzattı...
Bu yeteneklerini babasından aldığı için onun yolundan ilerledi. Dağcılık ve Fotoğrafçılık aşkı aslında bu sırada belirdi.. Anları dondurdu, sessiz orkestralarla, görüntü senfonileri yazdı.
Yetinmedi basketbol oynayıp takımın kaptanı oldu. Takım oyununun bilincinde, iyi savunma yaptı. Hayatının dönüm noktaları olan, isabetli üçlük sayılar attı... Bir gün ekoseli jilesiyle, bir gün spor kıyafetleriyle değişik tarzları aynı potada eritebildi...

“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” düsturu ile hareketle “sağlam kafa” için Özgenin vücud-u şehrinde hareket etmeyen organ kalmadı ...

Özge’ye Millet Meclisimizden ilhamla olmadığımız ama fikren(!) ve ruhen(!) orada olduğumuz derslerde hani, az da yoklama attırmadık...

Hayatın içinden kesitlerde, hayatını düzenleyemeyen beceriksiz, bakarkör orduların çokluğuna rağmen çevresinde gelişen hayat okulunda, derslerine çalışmadan geçmek onun için lüks oldu. Azıcık şikayet etti de... Halbuki kendi hayat çerçevesinden çıkıp kendisini gören nadir insanlardandı...
Belki de renkli tükenmez kalem biriktirme alışkanlığını bu sırada edindi. Pembeden siyaha kadar hayatın renklerini, bazen de siyah ile beyazın buluşmak zorunda kaldığı gri rengini, o zamanlar keşfetti....

Son yazılar, son çırpınışlar, işte geçti dört koca sene; iyi mi ettik, kötü mü?... kaybettik mi? kazandık mı?... sevindik mi?, üzüldük mü? , bilmiyorum Özge... Hepsi anda dondu; sonsuzlukta yok oldu. Onların hepsi şimdi, hatıraların çocukları.. öyle de zaten demiyor mu Özge, Cahit Sıtkı Tarancı...

Hatıralar
Bu tatsız akşam saatinde,
Görünmez kanatlarınızla,
Cama vurmayın hatıralar.
Sessizliğine doymadığım
O eski saatleri, yeni
Baştan kurmayın hatıralar.
Suda yıldızlara uyarak,
Siz de uzaktan, bir çakıp bir,
Sönüp durmayın hatıralar.
Bu tatsız akşam saatinde,
Başımda pervaneler gibi
Dönüp durmayın hatıralar...

İstanbul Haziran 2001
İ.Çağrı Özpideciler
Jeo. Müh.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home