Friday, November 11, 2005

en çok hüzündür hep, en çok neşe gördüğümüz...

Thursday, November 10, 2005

kamyon şoförü...


biri saksımızı çiğneyip gitti, biri şarabımızı döktü, soğanımızı çaldı....

artık kamyon şoförü olabilirim. uzun, karanlık, soğuk yollarda hatırlayıp efkarlanacağım anılarım, onlara eşlik edecek kadar sıkı bir müzik arşivim ve uzun, karanlık, soğuk yollarla yalnız bırakmak istediğim yorgun bir aklım var artık; yürekleri sıradanlıklar yormaz, bilirsin...


yüzüne şarkılar çarpar, yüzüne şiirler çarpar ağlarsın, sen artık, sen artık buralarda duramazsın....

kırmızı kamyonuma binip buralardan gidiyorum. annem, otostop çeken olursa sakın durma dedi, babamsa, belki bir dinlenme tesisinde karşılaşabileceğimizi söyledi. ışıl, ille de formasyon al, coğrafya öğretmeni ol diyor. ahmet kaya, birazdan kudurur deniz diye bağırıyor. ben koltuğa oturdum bile. kapıya uzanıyorum, boyum biraz yetmiyor ama alışacağım zamanla, kırk yıllık kamyoncular gibi çekip kapatacağım kapıyı. turgut bey bu halimi görse gurur duyardı, ne de olsa bu benim hikayem, hikayeme sahip çıkmayı ezberletti bana. hikaye benim. benim hikayem, kimseleri karıştırmam. başında da kimse yoktu, sonunda da olmayacak.

kamyonumun arkasına da yazdım işte: “ben, böyle yalnızlık görmedim”...

cingirak sesi...




Çıngırak sesi... Ailemi görmüyorum doğru düzgün üç aydır, birkaç özel insanı daha özledim hem nasıl ve çıngırak sesi. Yandaki obadan gelen bağırış çağırışlar arasında, koyunlar, keçiler, köpekler, zorla çorap satmak isteyen kadınlar arasında, çıngırak sesi...

Çıngırak sesinden rahatsızım. Gecenin bir vakti duyduğumda beni uyandırdığı için değil, ya da hazırlıksızken hiç düşünmeden yazmam gereken konu olarak seçildiğinden değil. Belki çok özlediğim, belki kırgın olduğum, belki unutmak istediğim insanları hatırlattığı için. Çocukluğumun yaz tatillerini, Fatih’te camdan bakarken babamın arabanın bagajını hazırlayışını izleyişimi, İstanbul-Çanakkale yollarını ve yolun sonunda ulaştığım, koşarak, heyecanla kapısını çaldığım anneannemi hatırlattığı için. Büyümüşlük, yalnız bırakılmışlık duygularını, geri gelmeyecek günleri, dünyanın farkına varmadan önceki, bağımsız, sorgusuz, geldiği gibi, “çocukça” yaşanan günleri hatırlattığı için.

Artık çıngırak sesinde bu günü de hatırlayacağım. Normal insanlardan farklı işleyen, sürekli sorgulayan aklın ve tatlı sesinle ilettiğin bu fikirden sonra...

Özge
15 Temmuz 1999
Aladağlar Niğde

yine sen, yine sen...




Ey Ozge, Ulu Ozge!

“Yine sen yine sen” olur, bu hikayeye bir de baslik eklesek. Bizimle ilk tanismasini grubumuzun kidemli uyelerinden Sertac’la (adam kirk oldu saka maka:) “Cagdas Turk Edebiyati” ve “Edebiyat doktorali Sertac Bey” baslikli uzun soluklu tartismalariyla; bizi aklina ve kalemine hayran birakarak yapan da sendin; grup toplantilarindan birinde sinirler gerilmisken “Denizli’nin adinin Denizsiz olarak degistirilmesini talep ediyoruz Hakim Bey!” diye birdenbire bagirarak hepimizi yere serip ortami bir anda yumusatan da. Baslar ilk o zaman mi merakla sana cevrilmisti, “Otobuste icecek bir sey almam” isimli kisa metin calismasinda, ince mizah duygunla tiyatral yetenegini konusturdugun bir sunum aksaminda mi yoksa? Ardindan kadin hikayeleri geldi, “Her yanim rimel”, “Tavada iki yumurta” ve “Tazeledigim yalniz rujum” sirasiyla. Subat ayinda, mesleki kaygini anlattigin “Ben kapici Ramazan oldum” la gunluk birincisi oldugunu da unutmadik, iki ay sonra sarki-kisi-yazi uclemesinde “Bir Ahmet Kaya sarkisi gibisin”le secilenin yine sen oldugunu da. Grubumuzun en cok tartisilan, ODTU disindan yegane uyesi; “de” ve “ki” baglaclarin, “mi” soru eklerin ve sifat eki –ki'lerin, coskun, samimiyetin, simsicak yuregin ve beklenmedik “tokat cumlelerin” , dileriz hep bizimle olur.



Telefonda sana “senin icin ne yazalim?” diye sordugumuzda bizi girgira alarak “cok guzel ve bekar yazin” dedin ya;
Sen gercekten guzel insansin Ozge,
Bekarligina biz karisamasak da...

edebi & ebedi dostlarin

odtulu edebiyatcilar
turkce dilbilim

Sunday, October 09, 2005

melike


Son kararimdir sevgili kusku;

Ozge’siniz Ozge olmaniza ama,adiniz Meli’dir, kabul etmekteyimdir artik.

Degil mi ki basiniz dik, tehlikeye kosarsiniz; degil mi ki dustugunuzde sizlanmaz, yara bandi bile istemezsiniz; degil mi ki kelimelere kizarsiniz, aklinizi anlatamadiklarindan; degil mi ki kavganiz, Ankara’li cicek isimlerinden oteye; degil mi ki Meliha’nin sigarasinin dumanini bir defacik ufleyisiyle uzaklastirivermesi gibi bir cift musvedde gozu, yalinlastiriverirsiniz hayatinizi; degil mi ki bir disci koltugunda, mavi bir elbiseyle Adnan’i beklersiniz; degil mi ki Bora’dir bir parcaniz en icten;

Oyleyse kabul ediyorum, adiniz Meli’dir sizin…

meli(ke)

Saturday, October 08, 2005

selim


biz istedik de sivrisinek mi karşı çıktı saz olmaya?
kitap, kalem, kağıt, defter, yazı, söz, zeka, basket, doğa, paraşüt, denge, müzik, ses, tını, bemol, diyez, beyoğlu, anadolu hisarı, ezine peyniri, beşiktaş’ta nesrin’li yol, nevizade, seyyan oskay, melanj, magosa kalesi, oriana fallaci, kız kulesi&galata evliliği, mitoloji, küçük prens, terim yapma yolları, efsun, rebetika, uzak, cemal süreya, mavi, prozac, timur selçuk, gönül-yürek-kalp, great expectations, molehiya, murat belge, hümeyra, m.mungan&r.n.güntekin beraberliği, merdiven-basamak, dostoyevski yemiş kafka, saadet, darwin, cemaz-ül-evvel, timur ustaömer, alagözlü yar, sen sevme beni (alpay), şecaattin tanyerli, scuba (self contained underwater breathing apparatus!!!!), mazi kalbimde bir yaradır, aramıza hoş geldin(sertab), radikal islam, tanju okan, tegv, frank sinatra, aslı erdoğan, üve üve cezmi ersöz, leman-lemanyak-öküz-hayvan-kedi-metin üstündağ, bilge karasu, orhan pamuk’un kızı rüya, cat stevens-yusuf islam, yitmiş okyanus, ingiltere-kuzey irlanda-iskoçya, bayram meral-deniz baykal-kemal derviş-yaşar nuri, teskere-tezkere, 1993 şiir yıllığı, c. şengör, oryantalizm, ikili asal sayılar, optik eksen, şimdi sevişme vakti/sait faik, gökçeada, iğreti-eğreti, ismet berkan, ankara radyosu, ağrı-acı-sızı, engin cezzar, dia-asa-agrandizör, imla klavuzu, feyza hepçilingirler, yapı kredi, nokia, sargun tont, lidyalılar-sardes-manisa, lale müldür hoşgörülü ayşe düzkan, alain delon, agnieszka, kalıp, kalıp, kalıp, kullanma kılavuzlu hayat, süre-süreç-zaman-saat-ölçülebilirlik?, anarşizm, kalk gidelim deliliği, izmirli klostofobi, aylin hanım-aylin/erkan bey-erkan, sevgi soysal-tante rosa-özdemir nutku-mümtaz soysal, tez, teori, önem, sınır, karabina, antropoloji-astronomi-astroloji, çalıntı-kırk beşlik-açık sahne, 98 adıyaman-urfa-gaziantep, revolver, matematik, coğrafya, toto karaca, aşk, güven, had, aytmatov, hamster, trombosit, halloven, dantel-örgü, plastik duvar boyası, haldun taner sahnesi, türkçe yayın, anna frank, gürsel aytaç, kamyon şoförlüğü, ibrik, m.ali birant, kulak, ruj-rimel-allık, akrabalık, yıldız moran, kanser, ishak, b.r.eyüboğlu/karadut, 127 ve yolcuları, atıf, eminönü aşkı/zilo/florya düzlüğü/canım istanbulum, ümit otan, mekatronik, iki yeşil su samuru, kaçmak, kurtulmak, gitmeeeekkkkk…..
hep koşalım, hep zıplayalım, mavi etek alalım, kordonda gezelim, rainbowda tuvalet molası verelim, üst üste iki magnum yiyelim, ama hep gülelim, olur mu özgecan, hep gülelim, izmirspor durağı, antrenman sonrası supangle&kola, hiç yorulmadın, hiç yorulma!
yazdım durdum bilgisayar başında, bu sıkıcı büroda, kravatımı gevşetiyorum, o zamanlar ne güzel nefes alırdık, sevgimizi, varlığından duyduğumuz mutluluğu söylemek için yıllıkları beklemezdik, pencereden denize bakıyorum… derken… körfeze de deniz mi denir özgecan,
okyanuslar seni kesmezken…
mutlulukla…
selim

Friday, October 07, 2005

neslihan guvenc

DÜŞEN BİR YAPRAK GÖRÜRSEN….

Ben en çok sana yazmayı sevdim. En çok sana yazarken durdu aklım. Şimdi olduğu gibi. Çünkü yazmayı, okumayı, ne yalan söyleyeyim senden öğrendim. Mesela Firuzan’ı sen sevdirdin bana, Tanju Okan-Bayülgen’le olan ilişkimizin temellerini heep sen attın. Şimdi beni onlarla yanlız -değil yalnız- (yalnız mı yanlız mı söylee) bırakacağını bilir gibi…


B Blok 120 nolu odaya adadığımız şarkılara ant olsun, karamelli topkekle beni az yalnız bırakmadın, sen dağlara giderken…Böbreğim ağlarken sen vardın. Şarkı söylemek istediğimde yine sen… İstanbul’u sevdiren, İstanbul’u ağlatan hep sendin. Kadıköy’de Çengelköy’de, Acıbadem’de, midye tavalı ekmekte, İnci Kundura’dan aldığımız sandaletlerle hep sen vardın, Bedri.

Cemal süreya’nın dizelerinde saklıydın sen. “Ne var ki aldığın şu ömür –fena değildir- Üstü kalsın.” diyen senin akrabandı. Öyle dolu idi ki yüreğin. Ben o yüreği çok sevdim. “Vazgeçemem….”

Sıkıcı geçen akşamlarda imdada sıkıcı serkan yetişirdi; ayten’li-ayten’siz. Bir de Sezen Aksu vardı, hala var ama insan gerçekten yalnız kalınca Sezen’i bile dinleyemiyor. “Düğün ve Cenaze” albümünde sen vardın. Gülüşün, kokun, kahverengi elbisen, aşkların ve kim bilir neler… Ve nice kasette, şarkıda heep sesin vardı. Şarkı söylemek en çok sana yakışıyordu. Eminim, hala öyle.

“Özge was here with Godot”, “Neslihan was here with Godot”,

“Nes and Özge were here, but Godot wasn’t here.” gibi anlamlı cümleleri yazmayı 2000’li yıllarda öğrendik. Merter yollarında sarsılarak Malina’dan dizeler, alamadığımız çizmeler (beymen’den)… Beyazıt’ta tarihi bir derslikte Atilla Erdemli’yle, Halil’le, uyuz didem’le ip bağlama teknikleri, vaxlamalar, vaxlanmış sevgiler. Güle güle, katıla katıla, beş kg mandalinayla sen, ben ve ikimiz…


“Bu hikaye ve Sultanahmet’te, taşfırın’da Turistlerin, Japon Turistlerin ÇİLESİ BİTMEZ. BİTMESİN. BİTMEMELİ.”
SENİ SEVİYORUM…...
……..BENİ HATIRLA DEMİŞTİM...
MAVİ’CE

Tevfikret Hanım
Neslihan Güvenç
İşletme Fak.

asli gul yalcin

Eski bir üniversite basamağında seninle karsılaşmak, kafamdaki bu kız hiç nefes almadan mi konuşur sorusu, ya da bu yer kafayı on sene sonra böyle her şeyi hafızasında tutup unutmazsa diye oluşturduğum Özge teorisi, basketbolü seninle sevişime denk gelen zaman, yurt-okul arasına sıkıştırdığımız kavgalarımız, aynı tişörtümüze yaptığın giyme zamanlamasını tutturamayışımız, gözlerimizde neyi anlattığını bilmeyen heyecanlarımız, senin şarkı söylerken sesinde dinlenen ruhumun senin sevdiğin şarkıyı sana armağan olarak söyleme çabalarımla sen küçüklüğümün küçük arkadaşı gibisin elimde kalan...

Anlatamadığımız birbirimizin ellerine bırakamadığımız hislerimizle geçti yıllar ama, kırgın İstanbul’un bizi buluşturması gibi, Kadıköy’de Baylan’da kupkuriye yiyişimiz gibi, seni tanımaktan seninle hayat kargaşasında bir yerlerde oturup soluklanmaktan, sonra hayatlarımıza tekrar devam edişimizden, senin jeolojiyi ne kadar sevdiğini gözlerinden okuyuşumdan aldığım güven, yani canım arkadaşım, hayata bilmeden birlikte hazırlanışımız yüreğimde sıcacık bir yer bırakıyor inan ben o yerin varlığını çok seviyorum…

Aslı G. Yalçın
Deniz Ulşt. Müh.

serkan ugur



Ve perde!
(Adam içeriye girer):YOK! YOK! YOK! NEREDE BU YA? Aramaktan bir hal oldum valla. Onu bulmam lazım yoksa kendimi asla affetmem. Ona ne derim sonra? Arayıp da bulamadığım tek şey o olmalı galiba. Bana bazen hiç olmadığı kadar yakın olabilen, bazense hiç yaklaşmadığım kadar uzak... O kadar olur...
Akşam da olmakta.. Olanlardan haberin olacak diye çok korkuyorum. “Ne olanları?” diye sorardın burada olsan. Bana olanlar... Neyse, bunları düşünüp kendimi üzmeyeyim. Daha önce onu bulmalıyım. Galiba dolaba saklamıştım, şimdi çıkar ortaya. Şeytan, şeytan aldı götürdü satamadan getirdi. Şeytanın bir melek olduğunu biliyor musun? Kötü bir melek... Melek evet ama sen de kesinlikle bir meleksin. Beni bugüne kadar hiç üzmedin. Ama ben senin üzüldüğünü çok gördüm. Melekler de böyle midir acaba? Off Offf Nerede, çabuk bulmam lazım, çünkü kendimi iyi hissetmeyeceğim. Aslında onu hiç çıkarmamam lazımdı ortaya. Ama sana göstermesem de olmazdı. Sana içimde sakladığım o kadar çok şey var ki, hangi birini söylesem bilemiyorum Özgecan. Sende ben... Neyse, galiba fotoğraf çantama koymuştum. Hah işte burada!
...bahane.


Bu kadar önemli bir şeyi bulmakta nasıl zorlanıyorsun diyeceksin. Dedim ya bahane. Nerede olduğunu biliyordum. Bu birkaç satır seni düşündüğümde aklıma gelen birkaç konuyla ilgili.
Özetlemek gerekirse, sen bir meleksin, sen bana çok yakınsın ve ayrıca bulmaya çalıştığım şeyse sana olan sonsuz sevgimdir Özgecan...

Serkan Uğur
Mak. Müh.

ali can aygul

Bunu okuyacaklara bir cümle: “Hayatınızın hiç bir evresinde bu kadar havai bir insanın zıplamasının altında böylesine yoğun bir yaşam bulamazsınız.”
Ve Özge;
Ala geyik gibiydik dağlarda avcıyı bekleyen
Ve hep yanlış sözlerle şarkı söyleyen
Buzdan kalelerdik aslında
Mavi ve ihtişamlı, ama eriyip giden
Evet, eridik Özge, ya da taşlaştık
Hangisi daha iyi, bilmiyorum, yok olup gitmek mi ya da hiç yaşamamış gibi yapmak mı..



Sana tek söz verdim, baharlar gelecek diye, ve geldi.
Son olarak sana söz veriyorum, bu güneş hiç sönmeyecek.
Gülümse, herkese ve herşeye rağmen...
Not: Hayat güzeldir.

Ali Can Aygül (ACA)
Deniz Ulaşt. Müh.

heval deniz gumustas

Su bakışlı bir periydin ve su bakışlı gecelerde kopup gelmiştin. Ateş böceklerinin karanlığı gibi karanlık sıkıntılı yurt gecelerinde, yağmur damlalarından yollar yapardın bana yağmur gibi ıslak gözlerinle… Unutmadım hiç, unutulmaz anlar çünkü; zorlu basketbol maçlarımız, Bahçeşehir'deki Laz emlakçı ve kahkahaların....

SENİ ÇOK SEVİYORUM.
H. Deniz Gümüştaş
Vet. Fak.

sibel durman


Özgem Karslıoğlum;

Başım her sıkıştığında “Özge” diye aranmalarımı, her hüzünlenişimizde odanın (208) ışıklarını kapatıp TSM ve Sezen Aksu söylemelerimizi hiç unutmayacağım. Ve her neşelendiğimizde halay çekmelerimizi, yurdun bahçesinde Kars-Ardahan oynayan iki deli kızı!..
Yaşadığım son dört yılın bana kazandırdığı en güzel şey sensin.

İstanbul’u tuhaf bulan ve genel jeoloji lab.’dan kaçan arkadaşın; Sibi (Sibelin Durmanın)
Çevre Müh.

tugay ceylan


Türkiye’nin ilk üç antenli GSM operatörü özelliğiyle bizlere hizmet veren; her an, ceylan misali, dağda tepede, kırda bayırda görme ihtimalimiz olan; spor dünyasının hırçın basket oyuncusu; okulumuzun araştırmacı jeologlarından, yurt camiasının B blok ile C Blok arasındaki basket sahalarında keşfedilmeyi bekleyen ama B Bloğun bakışlarından başka bir ödül alamayan, İSÜDAK (İstanbul Üniversitesi Doğal Afet Arama Kurtarma Ekibi)’ın, ısrarla üyeliğinden asıl üyeliğine katılmaya çalışmış ve bunu tüm engellere rağmen başarmış değerli üyesi, uzun yol dostu ( yaklaşık 3000 km), kitap kurdu, vazgeçilmez kampçı, İzmir hayranı, trekking adamı, kimi zaman kayaların özelliğini anlatırken, kimi zaman fayların hareketinden bahsederken karşılaştığımız; memleketin bilumum dağlarında zirve yapmaya kalkışmış ve her teşebbüsünden karşısına engeller çıkmış; telefonunu açmayan, açsa da çaldığını duymayan, duysa da cevap vermeyen lan Jale… Yedin bitirdin lan beni… Ömrümü çürüttün ömrümü… Ben seni terk ettim ben, sen değil lan Jale! İstesen ben sana dünyaları alırdım lan!!! Bıdı bıdı bıdı bıdı bıdı… Maksutsan mı yapıyon lan Jale? Hee maksuzdan mı ? Mahvettin lan beni Jale!!! Mahvettin…





Tugay Ceylan
Elektronik Müh.

eylem colak


Soyunma odasındaki o şeker, geveze, şarkıcı kız geliyor aklıma şimdi, bir de maçlardan sonra sırtından düşürmediğin o koca çantana rağmen hep kıpır kıpır oluşun...
Gördük ki senden korkulur:) herkese yeter bizim ribaund canavarımız, ne toplar kaparsın upuzun kızlardan ama..bi de nası paslaşırdık seninle ama kızların kafaları dönerdi bir o yana bir bu yana bakmaktan..

Bu sene de maçlar bitti seneye de bitecek belki ama eminim sen hep alkışlanacaksın... Bizim bu maç öykümüz de hiç bitmeyecek çünkü bizde kazanan da kaybeden de yok, tek galip dostluk! Hayatın hep başarı ve sağlıkla dolu olsun, benim için hep iki yandan toplu saçlarında küçük sevimli tokalarıyla sımsıcak bir arkadaş olarak kalacaksın..

Asist canavarı Eylem Çolak
Bilg. Müh.

mehmet poyraz

To Only_ Özge

Seni anlatırken arkadaşların, sonu “aktif” le biten cümleler kullanıyorlar, çok haklılar fakat esas önemli olan senin aktifliğinin çevrene yansıması. Etrafındaki insanlara canlılık katıyorsun, neşe veriyorsun ve de onları mutlu ediyorsun. Bunca arkadaşının dostunun olması senin için güzel olabilir ama asıl kazançlı olan onlar, yani bizleriz; bitmez tükenmez enerjinden yararlanabildiğimiz için, seninle zamanı paylaşabildiğimiz için. Arkadaşlarının, özellikle de bayan arkadaşlarının senden alacakları çok şey var, cesaretin, katılımcılığın, her girdiğin işin altından başarıyla çıkmak için gösterdiğin aşırı gayretin, ve de bana göre en önemlisi açık yürekliliğin, alçak gönüllülüğün...... only&different Özge.....





Mehmet Poyraz
Mak. Müh.

i. cagri ozpideciler



Özge, dersleri ıkınıp iyi notlarla geçen kız arkadaşları ile ayın notları aldığından onun dağcılık, fotoğrafçılık faaliyetlerine akıl sır erdiremediler..
Aksine “hem geziyon, gidiyon dağlara hemi de alıyon notları” tavrı ile necip kız arkadaşlarına, sakince anlatmaya çalıştı yıllarca, tabi anlamadılar o başka...
Ama Özge kamp stajında intikamını feci aldı. Jeolog kızlarımız arazi şartlarına, bizim Avrupa Birliği’ne giriş süremiz gibi uzun ve zor hazırlanırken, Özge Hatay’ın dağlarını çoktan arşınlamıştı bile...
Kızını uzak diyarlara yolculayan ve arkasından su döken anneler gibi hüzünlü gönderdik “kızımızı” dağlara...
Belki de “Nietzsche’nin üst insanı bulma” çabası için kendi dağlara attı...
Tırmandı, çabaladı... uzakları görmek için... Herkes zirve defterini orda olma çabası için imzalarken onun gözü hep uzaklardaydı...
Bu yüzden eğitim sistemimizin gözbebeği(!) olan ne quizler tepti. Toplarsak bir dönem eksik okuduğu fark edilecektir. Sırf(!) bu yüzden okulunu uzattı...
Bu yeteneklerini babasından aldığı için onun yolundan ilerledi. Dağcılık ve Fotoğrafçılık aşkı aslında bu sırada belirdi.. Anları dondurdu, sessiz orkestralarla, görüntü senfonileri yazdı.
Yetinmedi basketbol oynayıp takımın kaptanı oldu. Takım oyununun bilincinde, iyi savunma yaptı. Hayatının dönüm noktaları olan, isabetli üçlük sayılar attı... Bir gün ekoseli jilesiyle, bir gün spor kıyafetleriyle değişik tarzları aynı potada eritebildi...

“Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” düsturu ile hareketle “sağlam kafa” için Özgenin vücud-u şehrinde hareket etmeyen organ kalmadı ...

Özge’ye Millet Meclisimizden ilhamla olmadığımız ama fikren(!) ve ruhen(!) orada olduğumuz derslerde hani, az da yoklama attırmadık...

Hayatın içinden kesitlerde, hayatını düzenleyemeyen beceriksiz, bakarkör orduların çokluğuna rağmen çevresinde gelişen hayat okulunda, derslerine çalışmadan geçmek onun için lüks oldu. Azıcık şikayet etti de... Halbuki kendi hayat çerçevesinden çıkıp kendisini gören nadir insanlardandı...
Belki de renkli tükenmez kalem biriktirme alışkanlığını bu sırada edindi. Pembeden siyaha kadar hayatın renklerini, bazen de siyah ile beyazın buluşmak zorunda kaldığı gri rengini, o zamanlar keşfetti....

Son yazılar, son çırpınışlar, işte geçti dört koca sene; iyi mi ettik, kötü mü?... kaybettik mi? kazandık mı?... sevindik mi?, üzüldük mü? , bilmiyorum Özge... Hepsi anda dondu; sonsuzlukta yok oldu. Onların hepsi şimdi, hatıraların çocukları.. öyle de zaten demiyor mu Özge, Cahit Sıtkı Tarancı...

Hatıralar
Bu tatsız akşam saatinde,
Görünmez kanatlarınızla,
Cama vurmayın hatıralar.
Sessizliğine doymadığım
O eski saatleri, yeni
Baştan kurmayın hatıralar.
Suda yıldızlara uyarak,
Siz de uzaktan, bir çakıp bir,
Sönüp durmayın hatıralar.
Bu tatsız akşam saatinde,
Başımda pervaneler gibi
Dönüp durmayın hatıralar...

İstanbul Haziran 2001
İ.Çağrı Özpideciler
Jeo. Müh.

sibel kundugan

Özgür, Zeki, Güzel, Enerjik insan ÖZGE. Tanıdığım günden beri bir kardeş kadar yakın bulduğum ve sevdiğim kişi. Kadınlara çizilen sınırları aşmayı başaran nadir insanlardan biri. Kendine olan güveni, yapmak istediklerini başarmak için gösterdiği çaba ve hırs; bunlar Özge'nin hiçbir zaman kaybetmediği özellikleri -gösterdiği onca çabaya rağmen özverisinin karşılığını alamasa bile. Her yeni işte, her yeni engelde kendini aşarak hayata ve isteklerine tekrar bağlanmasını bilen biri. Umuyorum ki bunca güzelliğin toplandığı bu insan hayattaki diğer güzellikleri de kazanır ve mutlu, sağlıklı, başarılı bir insan olur. Çünkü Özge her şeyin en iyisine lâyık.
Ben çok şanslı birisiyim, çünkü Özge gibi bir dosta sahibim. Paylaşılan her şey için teşekkürler ÖZGE...

(Elimizde bir tost ve frekansta kararsız bir radyoyla önünde oturduğumuz 208’in penceresinden gözlerimizi kocaman açıp birlikte izlediğimiz hayata...)

Sibel Kundugan
Elektronik Müh.

derya tarim

Sevgili Özge,
Özge demek, benim için hala hiç tartışmadığım dostum demek; nedenini bulmaya çalışıyorum bu garipsediğim durumun; ardından bunu neden garipsediğimi düşünüyorum. Seninle bunu konuşmalıyız Özge!
Seninle bir ömür sürecek ama her zamanki şikayetimi yineliyorum : "Daha fazla zaman" Biz daha fazlayı hak ediyoruz birbirimizden.




Sevgili Özge, bir ömür sürecek seninle; bunu bana hala hissettirebilen sensin...
Derya’n (Derya Tarım)

End. Müh.

timur ustaomer


Melanjlar zordur. Dikkat, enerji, geniş açılı düşünme ve çalışkanlık ister. Sende hepsi var. Paraşütün olmadığı bir yaşam ve başarılarının devamını diliyorum.

Doç. Dr. Timur Ustaömer


sukru ersoy

Gülümsemeyi yüzünden hiç düşürmeyen sevgili öğrencimizi (pardon meslektaşımı) hiç unutmayacağım. İstanbul Üniversitesi Fakülteler arası Bayanlar Basketbol turnuvalarında çıkardığı güzel oyunlarını hep hatırlayacağız. Sanırım bundan payını alan, fakültemiz takımına sürekli yenilen rakipleri de onu iyilikle anacaklar ve okuldan mezun olduğuna üzüleceklerdir (!). Avcılar yurt takımında da başarılı oyunlar sergileyen meslektaşımızı sadece iyi sporcu olmasıyla değil, arkadaş canlısı, iyiliksever, dağlara ve mesleğine olan tutkusu ile anıyoruz.



Gelecek yaşamında kullandığı jeolog çekicine sıkı sıkıya sarılıp , onu satmayacak olan sevgili kardeşime gelecek yaşamında başarılar dilerim.
Prof. Dr. Şükrü ERSOY

yildirim gungor

Yaşamın ilişkilere verdiği ince bir çizgi var sadece, ya bir tarafındasın ya da diğer... Dağcılıkta da öyledir. Ya zirvedesin ya da değil. Zirvede olmak benim için hoş ama illa da olması gereken bir şey değil. Benim için hoş olan dağda olmak. Dağda, kampta tanıyorum ve seviyorum sizleri. Ülkemde senin gibi insanların varlığı huzur veriyor bana...


Babanla yapmış olduğum tırmanışlarda kızından söz ederdi. Bir gün o küçük kızla tırmanış yapacağım hiç aklıma gelmezdi. Hele o küçük kızın hem kişilik hem de performans olarak babasından kat kat üstün olacağı asla...
Bir insan olarak , bir eğitici olarak senin gibi bir öğrencim ve kamp arkadaşım, bir dağcı dostum olduğum için çok keyifliyim.
Sevgiler ve nice zirvelere
Yrd. Doç. Dr Yıldırım GÜNGÖR

murat sevindik


Delidolu kız, babadan kalma mirasınla bir adım öndesin dağlarda. Çenen kadar yemekte de iyisin. Süphan’ı hatırlıyorum da yambul yumbul ilerliyor, pes etmiyordun. Bugün Erciyes’in ilk ayak basanısın. Hiperaktif, neşeli, dağlara, karlara ismini yazan kız; umarım dağlarda sık sık görüşürüz. Yurdun İSÜDAK, İDOSK ve birçok kartviziti olan kızı; umarım doğanın genlerini taşır ve aktarırsın. Seni tanıdığıma seviniyor ve ömür boyu dostluğumu sunuyorum.
(Doğa seven) Murat SEVİNDİK

ozkan mahir guler

Özge Karslıoğlu’nu mercek altına alalım; Tanışmamız onun sakarlığı sayesinde oldu diyebilirim, gözlüğümü kırdı hem de “bak gözlüğünü kırarım” dedikten iki dakika sonra. Sakarlığını görmezden gelirseniz mükemmel bir insandır diyebilirim şirinliği, arkadaş canlılığı, alçak gönüllülüğü, çalışkanlığı ve hırsı, hayatta başarılı olmasını ve çok sayıda arkadaşa sahip olmasının nedenleri galiba.


Ha bir de çok yönlülüğünü unutmamak gerekir. Basketbol, dağcılık, fotoğrafçılık tenis… bunlar benim bildiğim uğraşları sizlerin bildiği varsa ekleyebilirsiniz (………………………………)


Güzellik seninle geçirdiğimiz seneler çok güzeldi ve bundan sonraki seneler de eminim çok güzel olacak. Hayatta başarılı ve mutlu olacağını bildiğim için bu kısma girmek istemiyorum ama yine de mutlu ve başarılı bir hayat geçirmen dileğiyle
Kankan Özkan Mahir Güler
Deniz Ulaşt. Müh.

muhsine kocakurt


Özgecim seni bu yıl yakından tanıma şansım oldu ve ne kadar hayat dolu olduğunu gördüm. Umarım hayatın hep böyle gülücüklerle dolu geçer.

Girdiğin ortamlara ve çevrendeki insanlara yaydığın pozitif enerjinin kaynağı nedir bilmiyorum ama bunun sırrını öğrenmek isterdim...

Sınav gecelerindeki yardımların ve her şeyden önemlisi dostluğun ve arkadaşlığın için teşekkürler...seni tanıdığım için mutluyum ÖZGE!!!

Hayatının tren yolları kadar uzun, elma şekeri kadar tatlı, lunapark gibi eğlenceli geçmesi dileğiyle!

Muhsine Kocakurt
Jeo. Müh.

gozde gunce


Özgecik…
Deli kız. Neşeli kız. İçi içine sığmayan kız. dört yılda arkadaşlığı iyice pekiştirebilmek varken ne yazık ki biz de ‘Niye sanki şimdi, tam da her şey bitecekken samimiyeti yakaladık?’ diyenlerden olduk.. Ama her şey bitmiyo, basketbolla başlayan arkadaşlığımız artık aynı takımda, sen 6 ben de … nolu formaları giyemesek de devam edecek di mi? OOOOO 1 2 3 :) Müfak kız basketbol takımının kaptanı! İyi niyetin; küçük ve yaramaz bi de tatlı kızlarınkine benzeyen, iri iri, boncuk boncuk makyaj gerektirmeyen :) güzel gözlerinden rahatlıkla okunabiliyor. Duygularını onlarda görmek seni çok fazla tanıma fırsatı bulamamış ‘ben’ için bile öyle kolay ki.. Böyle tatlı bi kızın tüm umutlarını gerçekleştirmemeye kıyamaz herhalde hayat… Mutlu kal.

Gözde Günçe End. Müh.

m. furkan ozkan


Dostluklar vardır yıllar süren, dostlar vardır unutulmayan. Seninle olan arkadaşlığımızı sanırım açıklamak için yeterli. Aslında Özüge’yle (Asıl adı budur) tanışıklığımız çok eskilere dayanmıyor. Belki 2 belki de 3 sene. Ama şu kısacık zamanda bile onunla iyice kaynaştık ve sağlam temelli bir arkadaşlık kurduk. 2001 yılının bir haziran ayında Artvin’e giden Timur Hoca (Bizim babamız) ve ekibine katılmam ile tanışmıştık. Uzun süren sıcak zorlu geziyi hayatım boyunca unutamayacağım anılarla doldurduk. Hiç unutmam Karadağ’da yani namı değer dağ başında, kampta, biz ne kadar dalgamızı geçsek de açlıktan ölmeyelim diye alınmadan bulgur pilavı pişirmişti bize. İtiraf etmeliyim gerçekten güzeldi . Hele hele bitirme resimlerindeki restorasyon çalışmalarımız… (Tortum şelalesi önündeki resmine saç yaparken amma gülmüştük). Birde Acıbadem MC Donalds var tabii. (Hihihihi) Ve tabi ki bunun yanında daha yazamayacağım binlerce anı... Her ne kadar kendisi işi düşünce arasa da (:o)) aslında daima arkadaşlık ve hatta dostluk kavramını en iyi bilen ve hisseden bir insandır. İnanıyorum ki bu iyi niyetinle hayat sana hak ettiğin sevgiyi ve güveni verecektir. Buraya veda sözcükleri yazmıyorum. Çünkü biliyorum ki arkadaşlığımız daima devam edecek. Hayat denen bu zorlu yolda en güzelin ve gönlüne göre olanının hep seninle beraber olması dileği ile...

M. Furkan ÖZKAN
Maden Müh.

baris g. yildirim


İlk tanıştığımız günü hatırlarsın, Artvin’ de bana başka bi Furkan daha mı geldi? Çekilmeyecek bu arazi diye bakıyordunuz :o). Senden Özge iyidir, fotoğraf çeker, onunla vaktin nasıl geçtiğini anlamazsınız gibi şeyler yazıp bahsederek kalabalık olmak istemedim, istedim ki yazdıklarım hatırlayacağın bir şeyler olsun okuduğunda…Yusufeli’nde bi keresinde basket oynamıştık, yenildik gerçi maçta oradaki çocuklara ama eminim onlar daha o turnikelerin bi benzerini daha görmemiştir. Maçtan sonrasını hatırlıyor musun Timur hoca, Tony, Cem bira içiyorlardı da biz yanlarına gidince hoca garsonu çağırıp iki kola istemişti, bize hiç sormadan… Yusufeli’nde hatırlanacak o kadar çok şey var ki ben yazmasam da sen unutmazsın ama ben en çok Çoruh’un kenarında oturmayı ösledim. Bi de şey var tabii tuttuğumuz balıklarla bütün Yusufeli halkına ziyafet vermiştik :op. Güseldi ya ösge daha nice arazilere, nasıl olsa görüşeceğiz belki bir mostra başında ya da bir kasabanın çay bahçesinde… kendine iyi bak

Barış G. Yıldırım
Maden Müh.